MENÜ

Menü

Şecere-i Fütüvvet

“Fütüvvet ehli cennete giden yolda değil Allah’a (C.C.) giden yoldadır.”

Fütüvvet kavram olarak; genellikle başkasını kendine tercih etmek, engin bir mürüvvete sahip olmak demektir.

Cesaret, yiğitlik ve mertlik anlamına gelen Fütüvvet tasavvuf literatüründe diğergamlık, cömertlik ve şefkat içine alan bir terim olmuştur.

Fütüvvet kavramını ilk tarif edenin Harakâni Hazretlerinin büyük dedesi İmam Cafer’i Sadık(R.A.)Hazretleri olduğu kabul edilir. Ona göre Fütüvvet, bugün kullanılan empatiden çok yüksek Kur’andaki“Îsâr” ile irtibatlıdır.

Cömertliğin en üst derecesi İSÂR’dır. Diğergamlık, başkasının hak ve menfaatini kendi hak ve menfaatine takdim etmek, başkasını düşünmek (takdimüke gayreke ala nefsike) fütüvvet, civanmertlik, fedakârlık, feragat demektir. Bu yolda Harakâni Hazretleri; fütüvvetin ve civanmertliğin en yüksek mertebesini izhar ederek tüm yaşamını ve hayatını bu İSÂR anlayış, yaşayış ve davranış ahlakı üzerine kurarak yol göstermiştir. Nasıl ki yüce Allah’ın (c.c.) rahmet ve mağfiretinin bir sonu ve sınırı yoksa gayretleriyle Allah’a koşanların da İSÂR’larının bir sonu ve sınırı yoktur.

Ebu’l–Hasan Harakâni ve Horasan erenlerinin İSÂR’larına baktığımızda, bu manevi zevki hadsiz ve sınırsız olarak görmekteyiz. Onlar, maddi – manevi, zahir- batin, dünyevi – uhrevi iyilikleri yaymada ve Allah’a yakınlığı aramada, Hakkı her şeye tercih etmişler ve O’ndan hiçbir şey esirgememişlerdir.

“Fütüvvet bir âlemdir, onun arzı iman, seması marifet, yıldızı hidayet, ayı muhabbet, bulutu akıl, yağmuru rahmet, bostanı edep, ağacı taat, meyvesi hikmettir”.

Cebrail (A.S.)’ın “La Feta illa Ali la Seyfe illa zülfikar” sözleriyle övdüğü rivayet olunan Hazreti Ali Fütüvvet’in membaı olarak kabul edilmiş ve kendisi de Fütüvvet’i böyle tarif etmiştir, bu tarif şöyle de izah olunur “ Fütüvvet ağacı biter sadk’u safadan, emanet saklamaktan ve Kerem’den ve mürüvetten ve hayadan. Bu vasf-ı imandır. her kim bu vasıftan taşra olsa, AllahuTaala ondan bizar olur. Ol ağacın Özü Allah yoluna ihsan kılmaktır, buldukları edeptir, hayadır ve kökü tevhittir ve tehlildir. Ve yemişi marifettir, evliya sohbetidir. Ve ol ağacın suyu rahmettir ve rahmet ile su verilir ve kudretten ol su evliyanın gönül tahtına akar, ol ağaç yiğidin gönül tahtında biter. Budakları yücelir, nur ile Celal’e erişir. Bazı büyük mutasavvıflar Harakâni’yi anlatırken şöyle demişler- dir: gerekli olan her şey kendisine bahşedilen, keşf ve yakînalemine ulaştıktan sonra müşahede ve muayeneye vasıl olup şeyhlik ve önderlik yetkisini elde eden arif.

Harakâni Efendimizin tasavvufunda civanmertlik onun hayatının anlamı ve var oluş sebebidir. Yaratılış gayesinin Hakk’a ve halka hizmet olduğunu belirtir. Etrafındakiler hep “civanmert” veya “civanmerdan” diye hitap eder.

Harakâni’ye göre civanmertliğin üç şartı vardır. “Civanmertlik üç nehirden beslenen bir deryadır: Biri cömertlik, ikincisi şefkat, üçüncüsü de halktan müstağni olup Hakk’a muhtaç olmaktır.” “Bu, korkusuzların, divanelerin ve mestlerin yoludur. Allah’a yaklaşmak için mestliğin, divaneliğin ve korkusuzluğun faydası vardır.”

Harakâni’nin fütüvvetini şu menkıbesi daha iyi anlatıyor. Bu, tarikatta bulunmanın en ileri sınırını gösterir. Bu hususiyet Tezkiretü’l-Evliya’da kendilerinden söz edilen akranı arasında çok nadir bir hususiyettir, onun dostlarından birisi ömrünün son demlerinde ve ölüm anında onunla konuşuyordu. Harakâni dedi: “Ben senden önce ölürsem, otuz yıl da geçse, ölümün anında senin yanında hazır bulunurum.” Makamat-ı Ebu’l-Hasan Harakâni’yi yazan ve aynı adı taşıyan Ebu’l-Hasan Harakâni hikayenin sonunu o müridin diliyle şöyle anlatıyor: Nez anında babam sağda durdu ve dedi; “Gel, aleykesselam.” Dedim ki; “Ey babam, kimi görüyorsun?” Dediki; “Bunca zaman sonrası için vaatte bulunan Şeyh Ebu’l-Hasan Harakâni’yi.” Ben korkmayayım diye burada duruyor, civanmerdan topluluğu da onunla birlikte.